4 Temmuz 2013 Perşembe

Ramazan Yaklaşırken


İnsanlığın yegane hidayet rehberi Kur’an-ı Kerim’in inzal edilmeye başlandığı Ramazan ayı yaklaşırken belediyelerce tertiplenen ifsad organizasyonları şimdiden adeta Ramazan’ın ruhunu katletmek için diğer belediyelerle yarışmaya başladı.
Küre Medya / Haber Merkezi
Kur’an ayı olan Ramazan ayının içinde bulunan Kadir gecesi dahil bu ayın tüm günleri belediyeler ve bazı tv kanalları tarafından “Ramazan Etkinlikleri/Programları” adı altında tertiplenen ifsad etkinlikleri ile doldurulmakta. Bazı ilçe belediyeleri şimdiden bu ifsad yarışında bayrağı kaptırmamak adına etkinlik duyuruları yapmaya başlamış durumda.
Günümüzde özellikle medyanın büyük kısmında da Ramazan adeta bir festival ve ziyafet ayı, bir eğlence ayı olarak yansıtılmak istenmekte, bu etkinlik ve programlar ile Kur’an ayı Ramazan’ı festivale çevirip Ramazan’ı katledip ifsad ettikleri gözlerden kaçmayan bir olgu olarak karşımıza çıkmakta. Medyanın yanında özellikle muhafazakar partilere bağlı belediyelerin Ramazan ayında düzenledikleri etkinliklerin de çoğunlukla, Ramazan’ın ruhunu katleden bu yaklaşıma uygun bir özellik arz etmesi bu konuda toplumun bakış açısında ciddi bir anlam kaymasına yol açmaya başladığı maalesef önceki yıllardan gözlemlenen izlenimlerimiz arasında.
Kur’an’ın doğum ayı, palyaçolara, çalgıcı-türkücülere ve onlar için konser ve gösteri organizasyonu yapan şirketlere halkın kaynaklarının pervasızca aktarıldığı bir festival ayına dönüştürülmekte, Kur’an ise yine boynu bükük, yine terk edilmiş olarak bırakılmaktadır. Üstelik de bu yegane hidayet rehberinin doğum ayı olduğu için mübarek kılınmış Ramazan’ın tüm anlamı ters yüz edilerek, çarpıtılarak…
Ramazan’ın ruhunu katledip, ondan sonra kalkıp fakirlere iftar vermenin ne anlamı olabilir? Ramazan ve orucun anlamı yok edildikten sonra geriye açlıktan başka ne kalır? Nitekim Hz. Peygamber’in bu hususta şöyle buyurduğu bildirilmiştir:
“Nice oruç tutanlar vardır ki, tuttuğu orucun ona açlıktan ve susuzluktan başka bir faydası yoktur. Yine nice gecelerini ibadetle geçirenler vardır ki, uykusuzluktan başka bu ibadetin kendilerine hiçbir faydası yoktur.” (İbn Mâce, Sıyam, 21; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 373)
Oysa ki Ramazan ayı Kur’an’la daha sık olarak hemhal olunması gereken bir aydır. Bu bereketli kılınmış ay içerisinde Kur’an’ı anlamaya dönük okuma ve sohbetler yaygınlaşmalı, Kur’an-ı Kerim ve meali dağıtımları yapılmalı, Kur’an’la ilgili seminer ve konferanslar düzenlenmeli oruc ayı olan Ramazan yine belediyelerce alanlara kurulan çadırlarda ve bazı müesseselerce oluşturulan zengin iftar menüleriyle israftan, ifrat ve tefritten kaçınılarak ziyafet ayı olmaktan çıkarılmalıdır. Velhasıl Kur’an’ın inzal olmaya başladığı bu mübarek ay, yoğunlaştırılmış bir Kur’an eğitimi kampanyasıyla geçirilmelidir.
“Ramazan etkinliği yapıyoruz” adı altında Kur’an’ın doğduğu bu aya festival ayı muamelesi yapan ve toplumun Ramazan algısını iğdiş eden palyaçolara sesleniyoruz: Kur’an’ın doğum ayı olan Ramazan’dan derhal çekiniz o fasid ellerinizi! İlla soytarılık yapacaksanız, kendinize başka bahaneler ve mekanlar bulun. Kur’an’ı ve onun doğum ayı Ramazan’ı soytarılıklarınıza alet etmekten artık vazgeçin.
Küre Medya / Haber Merkezi
Not: Bu haber Ş.Hüseyinoğlu’nun “Ramazan ve Belediyeler: Gölge etmeyin başka ihsan istemez” adlı makalesinden faydalanılarak hazırlanmıştır.

28 Haziran 2013 Cuma

Çoğaltma Yarışı Sizleri Aldattı..!



Sevgili arkadaşlarım öncelikle hepinizi bizi yaratan,yoktan vareden, bizi çeşitli rızıklarla donatan Rabbimiz Allah'ın selamı ile sonsuz kez selamlıyorum... Yazılarını biriktirdiğim ve hemen hergün takip ettiğim ve yazılarından ziyadesiyle istifade ettiğim Cahide ablamın bir yazısını bugün sizlerle paylaşmak istedim... Günlük hırslarımızla alakalı çok da doğru tespitler yapmış Allah ondan razı olsun diyor ve sizleri birkaç dakikanızı ayırıp bu yazıyı okumaya davet ediyorum...


En Emin'e emanet olmanız dileğiyle...


“Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.” (Hucurat Suresi, 12)

Toplayıp sayanlar, biriktirip yığanlar… Neyi toplar, neyi sayar ki insan? Biraz altın, biraz para, oğlum için, kızım için, bu yarına, bu yaza, bu kışa… Geleceğinden emin olamadığımız günlere yatırımlar yapıp duruyoruz. Tevekkülsüzlüğümüzün en büyük göstergesidir bu aslında. Tam olarak Allah’a dayanamamak, yarın ki rızıktan emin olmamak…


Ne çok toplanmış, birikmişimiz var bizim. Dolaplar dolusu kıyafetler, çekmece dolusu eşarplar, çantalar, ayakkabılar, mutfak dolusu tabaklar, bardaklar, tıka basa buzluklar…

Bazı kıyafetler sadece yılda bir iki kez giyilir, misafirden misafire çıkar bazı tabaklar. Yıllarca birkaç kezden fazla giyilmemiş ayakkabılar işgal eder rafları…

Kimi diplomalarını plaketlerini sayar, arsalarını evlerini sayar. Tahvillerini bonolarını, şöhretini,makamını sayar. Kravatlarını, gömleklerini, takım elbiselerini, kol düğmelerini sayar…

Kimi parfümlerini, eşarplarını, çantalarını, tabak çanaklarını toplayıp sayar…

Kimi ibadetlerini, sadakalarını, oruçlarını sayar… elinde zikirmatik, salavatlarını sayar…

İnsan bilmez ki Allah hesapsız rızık verendir. Hesapsızca, sayamadığı nimetleri önüne sermiştir. Sayılmadan emanet verilmiş nimetleri, gafilce biriktirip sayar…

Hutame’nin ne olduğunu bilir gibi yapsa da, aslında bilmez insan. Ufak bir yaz sıcağına dayanamaz ama, ebedi cehenneme dayanacağını sanar. Aslında çoğusu inanmaz da inanmış gibi yapar. Hoyratça, nankörce savurur yılları…

“Resulûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Bir sürüye salınan iki aç kurdun sürüye verdiği zarar, kişinin mal ve şeref hırsıyla dinine verdiği zarardan daha fazla değildir.” [Tirmizî, Zühd, 43, (2377).]

İbnu Mes’ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir keresinde, “Hanginiz, vârisinin malını kendi malından daha çok sever?” diye sordu. Cemaat: “Ey Allah’ın Resûlü içimizde, herkes kendi malını vârisinin malından daha çok sever” dediler. Bunun üzerine: “Öyleyse şunu bilin: Kişinin gerçek malı hayatında gönderdiğidir. Geriye koyduğu da vârislerinin malıdır.“ Buhârî, Rikak 12; Nesâî, Vesâyâ 1, (6, 237-238).

15 Şubat 2013 Cuma

-Kader -Ayet - İman

Selamun aleyküm arkadaşlarım,

Blog yazmaya yeni başlıyor olmam sebebiyle nereye neyi yazacağımı bilemez durumdayım,affedin :)
Belki de çoook uzun bir zaman sonra buraların kurdu olunca bu yazılarımıza dönüp dudak bükmeye başlayacağız, kimbilir. Rabbim inşallah buraya güzel yazılar yazıp biriktime konusunda bize hayırlı ömürler ihsan eder biz de yazma gayretini gösteririz. Rabbimden diliyorum duam olsun...Diyorum ve beni 3-4 yıl öncesine götüren, şuanda aklınıza ilk gelen ayet ne diye sorulduğunda her zaman aynı ayetle karşılık verdiğim bi Allah kelamı ile muhatap edeceğim sizleri inşallah... Bu ayetin farklı mealleri ile daha önce karşılaşmışımdır diye düşünüyorum ancak beni ölesine etkileyen bir üslüp vardı ki, Rabbimin kelamına hayran olmadan edemedim, iman ettim...

.......ve biz, her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık. ( İsra suresi 13.ayet )

Bu meal Mustafa İslamoğlu'na ait..Ben kendisinin gerekçeli meal ve tefsirinden faydalanıyorum. Daha evvel küçük bir arkadaş grubuyla oluşturduğumuz Kur'an halkamızın da istifade ettiği bir kaynaktı.Ben Mustafa İslamoğlu'nun tespitlerini gerçekten iyi buluyorum.Bazı ayet mealleri de içime işlemiyor değil...

Evet, İsra suresi 13.ayette Rabbimiz bize böyle buyuruyor...Ayetle ilgili Seyyid Kutub'un mealini verip azıcık tefsirine yönlendirmek istiyorum sizleri:

..
13- Her insanın amelini halka yapıp boynuna takarız. Kıyamet günü açık olarak bulacağı bir amel defteri önüne çıkarırız.

14- Herkese "Oku kitabını, bugün sen kendin için yeterli bir muhasebecisin " deriz.


Her insanın boynuna dolanan şey, onun amelinden doğan sonuçlardır. Yani amelden kendi payına düşen karşılıktır. Bu da onun işlediği amelleri ifade etmektedir. Boynuna dolanması ise, onun kendisine yapıştığını ve ondan ayrılmayacağını tasvir etmektedir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'in metodunda soyut kavramlar somut bir şekilde canlandırılır, onlara şekil kazandırılıp net bir şekilde ortaya konulur. Onun yaptığı işler kendisinden geri durmaz. İnsan da onlardan yakasını kurtaramaz. Kıyamet gününde insanın kitabının açık olarak kendisine verildiğinin ifade edilmesi de bu türden bir ifadedir. Bu da onun tüm yaptıklarının apaçık ortaya çıktığını, onları gizleyemeyeceğini, bilmezlikten gelemeyeceğini ve bu konuda herhangi bir demagojiye kaçamayacağını tasvir etmektedir.

İşte bu soyut anlam açık olarak kitabın oluşturduğu tabloda canlandırılmaktadır. Bu şekildeki bir tasvir insanın ruhu üzerinde daha derin etkiler bırakmakta ve onun duygularında daha etkili bir şekilde varlığını hissettirmektedir. Böylece bir de bakmışsın ki, insanın hayal gücü çetin kıyamet gününden kaynaklanan bir korku içinde ürpermekte, boynuna dolanan bu amelleri ve açık olarak verilen bu kitabı ürpererek ele almaktadır. Bugün de bütün sırlar ve gizli saklı şeyler ortaya çıkmakta, artık ne bir şahide ne de muhasebeciye gerek kalmaktadır:


"Herkese "oku kitabını, bugün sen, kendin için yeterli bir muhasebecisin"deriz.

Evrende işleyen bu şaşmaz ilke ile çalışmanın ve çalışmaya verilen karşılığın ilkesi birbirine bağlanmaktadır.


ve Rabbimiz öyle bir ayetle bağlıyor ki tamamen hesap kapama yapmış oluyorsunuz içinizde..

"Kim doğru yolu izlerse kendisi için izler. Kim doğru yoldan saparsa kendi zararına sapıtmış olur. Hiç kimse bir başkasının günah yükünü taşımaz. Biz peygamber göndermedikçe hiç kimseyi azaba çarptırmayız."

Rabbimizin bir kelamı ile daha muhatap olup biraz daha fazlaca bişeyler öğrenince ben kendimi şanslı hissediyorum, sizler ne düşünüyorsunuz bu konuda bilemiyorum tabi...Mealler Seyyid Kutubun tefsirinden alındı ben tefsir konusunda kendisinden faydalanıyorum. Umarım açıklayıcı olmuştur...

Görüşmek dileğiyle...

26 Ocak 2013 Cumartesi

İşimiz Gücümüz Bu Bizim!!!

Merhabaaaaa...
Bugünkü ikinci postumun nedeni eşimin evlendikten sonra bana yaptığı böyle bi güzellikti. Hayatımda evlenene kadar yapmayı çok istediğim ama evde insan dışında bi canlı beslemekten yana olmayan bi aileden gelmemden ötürü bir türlü balık besleyememiştim. Evlendikten eşimle birlikte böyle bi güzelliğe sahip olmaya karar verdik. Öncesinde ciklet dediğimiz türden balıkları besleyip ancak bir süre sonra aramızdan birkaçının ayrılmasına istinaden, bitki akvaryumu yapmaya ve lepistes beslemeye karar verdik. Sonrasında o kadar güzel şeyler çıktı ki ortaya, beni bu canlılara bakmayı bahşettiği için Rabbime binlerce kez hamdettim...Eşime de teşekkürlerimi unutmuyorum elbette...Şimdi de sizi bu güzelliklerle başbaşa bırakıyorum...Selametle...















Şükür etmem için tam, yeterli ve geçerli bi görüntü değil mi, görüşmek dileğiyle...

Değer Hiç Bilinmez Mi???

Selamun aleyküm henüz tanışmamış olduklarım ve bu sayfa vasıtasıyla az da olsa bi bağ kurmuş olduğum dostlarım...
Sıcacık bi merhaba diyorum yağmurlu bir İstanbul dan ve soğuk bir Cumaertesinden....
Aslında işyerinde olduğum için pek de ilgilendirmiyor açıkçası havanın seyri ancak yarın haftabaşından beri planladığım temizlik planımı gerçekleştiremeyeceğim gibi geliyor ya neyse...
Aslında yağmurdan mütevellit temizlik planımı askıya alırım (herşeyi bu aralar aldığım gibi) ancak önümüzdeki hafta evim baya bir misafir ağırlayacak olmanın gerginliği içerisinde şu an...Salı akşamı arkadaşlarım konuk olacak evime, hemen ertesinde de İzmitten ablacığım ve iki güzel yeğenim gelecek inşallah...Bu sebepten havanın durumu az da olsa etkiliyor yani....
Bugün burdan bikaç cümle söylemeden ayrılmak istemedim, düşündüm düşündüm az evvel öğle namazımı eda ederken aklıma insanın Rabbinin ona verdiği kadar onun kendisine vermediği değer geldi ve bu konudan bahsetmek istedim. Nasıl olur da insan kendini bu kadar hafife alır... Kainatı yaratan yoktan vareden bizleri yaratırken öylesine yaratmamıştır elbette bir anlam ve belirli birtakım sorumluluklar yüklemiştir.Bu sorumluluklar insanın hayatındaki varoluş süreci ile yakından bizzat ilgilidir. Allahın yüklediği bu sorumlulukları hakkıyla yerine getirebilmek eminim hepimizin duasıdır. Bu sorumlulukları yerine getirebilmek için az da olsa bize yüklenen bu değerin farkında olmamız gerekir. Bu vasıta ile herkesin bu konuda biraz düşünmesini istiyorum ben de dahil :) Şimdi bir insan sabah kalkıp işinin yolunu tutar gün içinde birileri için çalışır akşam eve gelir eşi için çalışır evi için çalışır sonra yorgunluk uyku vs. ... Eeee ne oldu şimdi Allah'ı ötelemiş olmadı mı, Allah merkezden km lerce uzakta kalmadı mı? Gün içinde de vakit namazları, birikmiş şükürler, Allah'ı anmak bunlarla sınırlandı.. Hani nerde gerçek müslümanlık, gerçek teslimiyet.. Bu mudur Yaratanın rızasını kazanmanın yolu... Bu mudur Yaratanın kadirini kıymetini bilmenin yolu... Elbette değil ben biliyorum her insanın aslında Allah'ı anmadığı zamanlar rahatsız olduğunu çünkü fıtratımızda var O, ne yaparsak nasıl ötelersek öteleyelim rahat olamayız hiç. Bu rahatsızlıklar sürsün inşallah, sancı olmadan doğum olmaz demişti bi ablam bana zamanında...
Naçizane cümlelerime son verirken sizleri bu konuda yazılan bi yazıyla başbaşa bırakıyorum, okumanız ümidiyle diyerek ve Rabbimizin verdiği değer layık olabilmek ve layık kalabilmek duası ile diyorum...Esselamu aleyküm...

http://www.ilkadimdergisi.net/node/958

31 Aralık 2012 Pazartesi

Yılbaşı mı o da ne?

     Esselamu aleyküm diyerek ara verdiğim ilk yazıma ikinci yazımla devam ediyorum.Evet bugün yılın son günü ancak benim için sadece tarih değişikliğinden ibaret, başka bişey ifade etmiyor yeni yıl...Öyle de olmalı herkes için, temennim tüm müslümanlar için bunu ifade etmesi  ancak duruma bakılınca pek de öyle olmuyor.İstanbul'da yaşıyor olmam sebebiyle hemen hemen alışveriş için gittiğimiz her yer yılbaşı hazırlıklarından geçilmiyor, satılan şeyler bile yılbaşını kutlamayı düşünenler için özenle hazırlanmış, insan alışveriş yaparken bile kendini kötü hissediyor, Allah(cc) affetsin bizleri inşallah...
     İman eylemden ibarettir kesinlikle ve kesinlikle...Bu yüzden kıldığımız namazlarımız, tuttuğumuz oruçlarımız vs. tüm bunlar "Allah tektir, birdir, O'ndan başka ilah yoktur" iddiasının ispatıdır öyle değil mi... Yılbaşı kutlamakta bana göre bir eylemdir ve inanmıyorum demenin apaçık ispatıdır. Kimse öyle kendini kandırmasın, açıkça inanmadığınızı eyleme döküyorsunuz... İşin en vahim taraflarından biri de kutlayanların büyük bir kısmının bilinçli .. Örneğin itiraf ediyim yeni öğrendiğim bişey ; yılbaşı için süslenen çam ağaçlarındaki üçgen sembol bile Hristiyanların üçlü teslis inancını sembolize ediyor ve dolayısıyla onlar düşündüğü inandığı bişeyi -her ne kadar biz müslümanlar için doğru olmadığını düşünsek bile -kendi inançlarını savunuyorlar, ispat ediyorlar...Peki bize ne oluyor da doğru olmadığını İslamın tüm bunları reddettiğini bile bile ne diye işin içine kadar giriveriyoruz, nedenini niçinini sorgulamıyoruz, ben neden niçin yaratıldım düşünmüyoruz.Yaratılış gayemiz ne, bizi yaratan, yoktan vareden Rabbimiz bu dünyaya neden göndermiş düşünmüyoruz...
Seni yaratanın seninle ilgili muradı ne... bunlar aslında kişinin kendine gelmesiyle muhatap olabileceği ilk sorular, bunları sormaya başlayınca değişim de kaçınılmaz oluyor...Bakınız Allah-u Teala Hz. Zariyat 56.ayeti kerimesinde ne buyuruyor....:

      BEN İNSANLARI VE CİNLERİ YALNIZ VE YALNIZ BANA KULLUK ETSİNLER DİYE YARATTIM...

   Şimdi soruyorum, Allah varken neden başka birine kulsun?

1 Aralık 2012 Cumartesi

Ben de blogger oldum:))

-Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla-
              Evet yazıma "ben de blogger oldum" diye başladım çünkü bu blogu yıllar evvel açmıştım ama bişeyler yazıp yayınlayacak ne zamanım vardı ne de blog nasıl yazılır nasıl idare edilir bu konuda bilgim de yoktu. Son zamanlarda işimden arta kalan zamanlarda değişik bloglara girip inceleme fırsatı buldum ve ilk zamanlarda çok heveslenmemiştim ama şimdi artık zamanı geldi diye düşünüyorum. Sebeplerinden bir tanesi de şu : Uzun zamandır düşündüklerimle ilgili paylaşımlar nasıl yapabilirim endişesi vardı ben de ancak bunu sadece facebook, twitter gibi sosyal ağlarda paylaşıyordum ama gelin görün ki yeterli olamayabiliyor.
            Şİmdi size blogta neler yapacağımdan daha doğrusu yapmak istediğimden başlayacağım. Bu blogta takip ederseniz çeşitli ayetlerin meallerine mesela namaz ile ilgili ayetlere, hadislere ve zamanım olduğu müddetçe tefsirlere de bakıp sizlerle bişeyler paylaşmaya çalışacağım. Sadece bunlar da değil elbette yapıp ettiklerimden de bahsedeceğim sizlere. Malum İstanbul'da yaşıyor olmam hasebiyle gidip görülecek gezilecek bir hayli mekan var. Ayrıca eşimin de burda bir hayli kalabalk bir ailesi var. Ben de doğal olarak hem gezmeyi hem de akraba ziyaretelrini fazlasıyla önemsediğimden sizlerle bunları da paylaşacağım. Örneğin şuanda bi yakınım Okmeydanı SSK Hastanesinde yaşam destek ünitesine bağlı yaşam mücadelesi veriyr. Henüz 32 yaşında ve 3 çocuk annesi bir bayan. Sürekli gidip geliyoruz ailesinin yanına... Dilimizden dua eksilmiyor Rabbim Şafi 'dir Şifa veren yalnızca O'dur. İnşallah Rabbim şifasını verir kardeşimizin.
           Şimdi birazda kendimden bahsedeyim mi:) İsmim görüldüğü üzre Süba evet evet biraz farklı hatta çok farklı anlamı ne mi :) anlamı aslında ismim Sübha ancak ve ancak nüfus memuru yazarken yanlışlık yapınca efendim benim de ismim Süba oluyor. Sübha nın anlamı Adiyat suresinde geçiyor, sabah vakti demek :) Soyismim ise 6 ay öncesine kadar Yıldız iken 6 aydır Arslan... Henüz 6 aylık evliyim ve İstanbulda yaşıyorum. Ayrıca muhasebeciyim çalışıyorum. Hem evime hem işime hem de eşime bakıyorum :) İşteeee böyle , Rabbim nasip ederse ben de sizlerle bişeyler paylaşmaya çalışacağım naçizane:) Allah'a iyi bi kul olmak duası ile bu ilk yazıma son veriyorum. Rabbim dünyamızı da ahiretimiz de iyi eylesin inşallah...Rahmeti ve merhameti ile muamele eylesin...